Travma Sonrası Stres Bozukluğu Penceresinden

 Koronavirüs

Bu çağın bireyleri; çok yakın bir zamanda, henüz hiç bilmedikleri bir kavramla tanıştılar. Hiç beklemediğimiz bir anda ansızın hayatımıza giren davetsiz misafir, namıdiğer Covid-19…

Yılın başında Çin’ de başlayan hikaye tüm dünyaya yayıldı ve şu anda hepimiz ucundan kıyısından bu hikayenin kahramanlarıyız. Büyük bir şaşkınlık ve endişeyle başlayan süreç hala devam etmekte ve bir pandemi ne demek, nasıl yaşanıyor, nelere yol açıyor hiç haberimiz yokken, şimdi onu öğrenme evremiz devam ediyor. Yeni yeni kelimeler, terimler öğrendik, yaşam alanlarımıza yerleştirmeye çalışıyoruz. Planlarımızı, hayallerimizi erteledik çünkü virüs her şeyin önüne geçti,  hayatımızın tam ortasına yerleşti ve tüm duyguları peşi sıra yaşıyoruz.

Koronavirüs pandemisi başladığı günden bugüne kadar fizyolojik, ekonomik,  sosyal ve kültürel olarak pek çok yönden ele alınırken;  toplumlarda yarattığı psikolojik etki özellikle göz önüne alınmalıdır; çünkü bireylerin bu zorlayıcı travmatik yaşantıdan nasıl etkilendiklerini gözlemleyip fark etmeleri, psikolojik dayanıklılığın(sağlamlılığın) sürmesi açısından oldukça önemlidir. Travma dediğimiz kavram hayatımızın bütününü etkileyen; duygu, düşünce ve davranışlarımızın şekillenmesinde rol oynayan zorlayıcı yaşantılardır. Yakın birini kaybemek, kazalar, aile içi şiddet, cinsel istismar ya da tecavüz, bireysel olarak yaşanan travmalarken;  afetler, savaşlar, patlamalar, pandemiler gibi büyük kitleleri etkileyen olaylar toplumsal travmalardır. Tüm dünyanın mücadele ettiği Covid- 19 pandemi süreci de toplumsal travma etkisi yapan, bireyleri psikolojik olarak derinden etkileyen bir durum olarak şu anda karşımızda durmaktadır.  Virüsün;  fizyolojik, psikolojik, sosyal ve ekonomik olarak pek çok yönden bizi olumsuz etkilemesi travmatik etkinin derinleşmesine neden olmaktadır.  Travmatik etki derinleştikçe travmanın bireylere verdiği hasar artar.

Hepimiz bu sürecin içerisindeyiz ancak; her birimizin travmatik olarak etkilenmesi farklı yönlerden ve farklı şiddette olabilir. Özellikle, “ Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) ”  olarak adlandırılan ve bireylere ciddi ruhsal sıkıntılar yaşatan rahatsızlığın, ne olduğunu bilmeli ve olası durumda psikiyatrik ve psikolojik önlem ve tedaviye önem vermeliyiz.

Travma Sonrası Stres Bozukluğu; bireyin aşırı korktuğu, tehlikeli bulduğu, büyük bir kayıp yaşadığı veya tanıklık ettiği şok edici belli başlı olaylardan sonra görülen ciddi bir rahatsızlıktır. Bazı bireylerde travma sonrasında görülen belirtiler birkaç hafta içerisinde kendiliğinden kaybolurken, bazılarında aylarca hatta yıllarca sürebilmektedir. 

Travma sonrası stres Bozukluğu tanısı koyulurken; travmatik yaşantıyı tekrar oluyormuş gibi hissetme, tekrar olacağına dair inancın çok fazla olmasıyla birlikte sürekli tetikte olmak ve kaygılı hissetmek, bu duruma maruz kalmamak için önlem alıcı davranışlarda artış, kaçınma ve gündelik hayat rutininin bozulması, travmatik yaşantı veya benzeri durumlarla karşılaştıklarında olayı tekrar yaşıyormuş gibi yoğun sıkıntı hissetme ve  travmatik durumu, süreci hatırlatma ihtimali olan durumlardan kaçınmak, rüyalar ve kabuslar görmek, çevreye yabancılaşmak gibi belirtiler gözlemlenir. Bunların yanında, süreçle birlikte gerçekleşen uyku bozuklukları, depresif belirtiler, odaklanma problemleri, saldırganlık ve öfke problemlerinin artması ve huzursuzluk, Travma Sonrası Stres Bozukluğu’ na eşlik edebilir.

Covid-19 hastalığını atlatanlar, ağır geçirenler ya da yakın bir tanıdığının sürecine tanıklık edenler, kayıp yaşayanlar, TSSB açısından daha riskli görülebilir; çünkü ciddi bir hastalığa yakalanmak, ölüm korkusuyla bağlantılıdır ve kişilerde ağır bir travmatik etki bırakabileceği bilinmektedir. Koronaya yakalananlar ve ciddi semptomlar gösterenlerin bazılarında travmatik bir etki olduğunu gözlemliyoruz. Hastalığın bulaşıcı özelliğinden dolayı yalnız başına kalma ve yalnız başına iyileşmek zorunda kalıyor olmak bireyler oldukça yıpratıcı oldu.

Hepimiz bu sürecin içerisindeyiz. TSSB için Covid- 19 atlatmış olanların yanında, Korona sürecinde aktif bir yaşantıya sahip olmayanlar da yine TSSB açısından kendilerini gözlemlemelidir. Bunun sebebi, bu süreçte çok korktuğumuz, kaygılandığımız, stres altında hissettiğimiz herhangi bir anın bizi olumsuz yönde etkileyip travmatik bir etki yapmış olabilme ihtimalidir; örneğin Koronaya yakalanmayanlar, yakalanma korkusu ve kaygısıyla mücadele ediyor. Evham arttı ve bu sefer gerçek bir kaygı var. Birçok psikolojik semptom göstermeye başlayanlar var. Uyku bozuklukları, kaygı bozuklukları ya da depresif belirtiler en sık gördüğümüz psikolojik belirtilerden.

Korona pandemisi, söylediğimiz gibi hepimizi etkiliyor ancak bazılarımızı kişisel farklılıklarımızdan dolayı daha yoğun etkileyebilir, çünkü durumlara karşı geliştirdiğimiz tepkiler ve duygular farklıdır.  Pandemi sürecinde ya da sonrasında hepimiz travma yaşadık ya da yaşıyor olacağız ancak her birimiz TSSB geliştirmeyeceğiz. Böyle toplumsal bir travmayla mücadele ederken, Travma Sonrası Stres Bozukluğu belirtilerini gösteriyor olmamız çok normaldir. Önemli olan; bu belirtilerin değerlendirilmesi, eğer varsa kendiliğinden ortadan kalkması ya da kalıcı hale gelmesinin önüne geçilmesini sağlamaktır.

Peki pandemi süresince ne oluyor da Covid-19 virüsü travmatik bir yaşantı etkisi yapabiliyor, stres seviyemizi yönetmemiz zorlaşıyor ve travmatik yaşantının içine çekiliyoruz?

Öncelikle belirsizlik kavramından bahsetmeliyiz. Belirsiz durumlara karşı tahammül seviyemiz ne kadar fazla olursa psikolojik dayanıklılığımız da o kadar sağlam olur çünkü belirsizlik kaygıyı doğurur. Biz merak eden, düşünen, öngörmek isteyen ve en önemlisi bilmek isteyen canlılarız. Korona süreci ise, sonu belli olmayan, sürecin nasıl ilerleyeceğini kestiremediğimiz, kontrol etmesi zor, çaresiz ve sıkışmış hissetmemize sebep olan pek çok belirsizlik barındırıyor ve tüm bunlar bizim kaygı seviyemizin artmasına neden oluyor.  Kaygıları yönetmekte zorlanıyoruz. 

Güvende olma ihtiyacı her canlı gibi insanlar için de öncelikli ihtiyaçken şu anda kendimizi güvende hissetmekte zorlanıyoruz.  “Dışarda”  güvende olmadığımızı hissetmek ve hep tetikte olmak bizler için psikolojik açıdan oldukça yıpratıcı.

Ekonomi hassaslaştı, herkes temkinli olmaya başladı, üretim tüketim dengeleri değişti. Sektörler farklı konularda sıkıntılar yaşamaya başladı. Milyonlarca insan işini kaybetti ya da iş yeriyle halen sürmekte olan sıkıntılar yaşıyor. Her geçen gün dünya genelinde artan vaka sayıları ve haberlerle birlikte, aslında sürekli olarak Covid-19’a maruz kalıyoruz ve bununla yaşamak zorundayız, haderdar olup önlem ve tedbiri elden bırakmamak için hep kırmızı alarm durumda kalmalıyız; ama bu da stres seviyemizi kontrol altında tutmayı zorlaştırıyor. Bunun yanında; sosyalleşmeyi azaltmaya çalışmak birbirimizden uzak durmak ve yeni normale alışmak, belli bir düzeni değiştirmek hepimiz için oldukça zor. Uzmanlar, her ne kadar önümüzdeki uzun bir zaman diliminde bununla yaşamamız gerekebileceğini söylese de bu öyle kolay değil. Zihnimizin, beynimizin, bedenimizin ve psikolojimizin buna alışma evresi var ve bunu yapmaya çalışırken kendimize her zamankinden daha çok önem vermeli, kendimizi dinlemeliyiz. İhtiyaçlarımızı değişen koşullarda tekrar güncellemeli ve yeni koşullarda ihtiyaçlarımızı farklı şekillerde de olsa karşılamalıyız. Örneğin, toplumsal alışkanlıklarımızı bir süreliğine daha ertelemek durumundayız. Cenaze düğün, sünnet, kutlama gibi görülen etkinlikler basit ve sıradan gibi görünse de işin özünde duygu alışverişi yaptığımız ve hepimizi ruhsal açıdan besleyen alışkanlıklar.

Tüm bu faktörler bir araya geldiğinde Korona süreci bizi psikolojik açıdan zorluyor ve bahsettiğimiz gibi bazılarımızda bu etki daha derinden yaşanıyor. Özellikle, pandemi mücadelesinde en ön sırada olan sağlık çalışanları( doktor, hemşire, eczası, hasta bakıcılar vb.) psikolojik durumlarını değerlendirmelidir.  Virüsün bulaşıcı özelliğiyle birlikte temizlik ve hijyen kurallarında artışın görülmesiyle temizlik tipi OKB’si olanlar dikkat etmelidir. 65 yaş -üstü  ve kronik rahatsızlığı olan bireyler; risk grubunda olduğu için sürecin başından beri daha kaygılılar, hastalık ya da ölüm korkusuyla burun buruna geldiler. Var olan herhangi bir psikolojik rahatsızlığın tetiklenmesi durumuna karşı da dikkat edilmelidir.

Gözle görülen ya da görülmeyen pek çok travmatik etki hayatımızı daha da zorlaştırabilir ve bu dönemi atlatmak için her zaman yeterli gücü kendimizde bulamayabiliriz. Bazen, bazı anlarda Covid-19 virüsünü unutsak da, unutmak istesek de aslında hepimizin hayatının tam da merkezinde.

Bireysel olarak yapmamız gereken pandemi sürecinde kendimizi gözlemlemek, yukarıda bahsedilen TSSB belirtileri varsa ve kendiliğinden kaybolmadıysa bir uzmandan destek almaktır. Bunun yanında, toplumsal travmanın birlikte ortak bir acı çekmek ve birlikte var olup iyi olmak gibi önemli ve güçlü bir yanının olması, bu zor dönemi atlatmamızda en büyük kuvvetimiz ve umudumuz olduğunu düşünüyorum. Şimdi büyük bir zincir olduğumuzu düşünüp her halkanın gücüne ihtiyaç duyduğumuzu bilmeliyiz. Tek bir halkanın bile eksikliğinin bizim için büyük bir anlam ifade ettiğini hatırlamalıyız; şimdi bu zincire güç verirken hem de ondan güç almanın vaktidir…